![]() |
Kalenin Orjinal Kapısı |
Kayınpederim oradaki köylülere balık yenecek en iyi lokantanın neresi olduğunu sordu, Karayel Restaurant’ı önerdiler. Zaten üç tane restoran varmış, ortadaki Karayel'miş. Acaba dedim içimden sorduğumuz adam ortadakinin akrabası olduğu için mi öyle dedi??? J Zaten o kadar küçük bir yer ki restoran dolu da siz seçemiyorsunuz gibi bir durum yok. Karayel’i bulduk ve limana bakan, üs katta bir masaya oturduk. Burası daha çok erkeklerin geldiği ve demlendikleri bir mekan havası veriyor insana. Efes Pilsen’in Pirelli takvimlerinden esinlenmiş takvimleri de bu görüşümü kuvvetlendiriyor J Aşağıdaki meze dolabından seçtiklerimizi bir bir masaya getirmeye başladılar. Tabii öncesinde bir de balık pazarlığı yapıldı, “Barbunun kilosu ne kadar? Ooo çok dedin, Küçükkuyu’da bile daha ucuz. Ama Küçükkuyu’dakiler tekirdir, barbun değildir. Doğru onlar tekirdi...” J, “Bunlar deniz çipurasa mı, deniz levreği mi? Bu levrek küçük deniz olamaz. Hayır beyefendi levrek deniz, sadece çipura çiftlik...” J Son fiyat ne oldu bilmiyorum ama levrekler gerçekten güzeldi, barbunlardan da orta derecede memnun kaldılar. Mezeler hem çok boldu, hem de lezettliydi. Neler yedik, turp otu, börülce, karides, sigara böreği, harika kalamar ( sos yok mu dedim, bizde sos olmaz kalamar tuz ve limon ile yenir dediler, gerçekten de gerek yokmuş.) Yediklerimin bir kısmını unuttum galiba, işte korktuğum başıma geldi... Tatlıları hatırlıyorum ama J ev baklavası ve Bigadiç mi Bayramiç mi olduğu netleşmeyen harika bir helva. Babakale’de hava serin ve biraz karanlıktı, bide geç olmadan dönüş yoluna koyulmaya karar verdik.. O gün eşim arkadaşı Fatih ile konuşarak ertesi gün için Bozcaada programı yaptı. Sabah 730’da Fatih ile yolda buluşmak ve Geyikli’den kalkan 900 feribotuna binmek üzere sözleştiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder